23 Temmuz 2025 Çarşamba

Platon’un Arabası

İnsan zihnindeki en güçlü metafor:

Platon’un Arabası.


İnsanların %97’sinin diyetlerini yarıda bırakmasının, hayallerinden vazgeçmesinin ve hayatta sürekli mutsuz olmasının nedeni bu.


Bu yüzden, onun psikolojik gücünü keşfetmeye başlayalım.


MÖ 360 yılında filozof Platon, insan ruhunu iki atı kontrol etmeye çalışan bir arabacı olarak tarif etti:

 asil beyaz at = Değerlerimiz, erdemlerimiz ve yüksek ideallerimiz.

 yabani siyah at = Dürtülerimiz, arzularımız ve temel içgüdülerimiz.
Asil beyaz at, uzun vadede iyi ve faydalı olana doğru çeker.

Bu at şunları temsil eder:

• disiplin 
• sabır 
• cesaret
 • bilgelik

Bu at, nazik yönlendirmelere uyar ve doğru olanı yapmak ister.
Yabani siyah at, hızlı haz ve rahatlığa doğru çeker.

Bu at, şunları temsil eder:

• korkularınız 
• arzularınız 
• ve anlık ödüllere duyduğunuz ihtiyaç.

Bu atın sıkı bir şekilde kontrol edilmesi gerekir, yoksa arabayı yoldan çıkarır.
Arabanız yoldan çıktığında, durum şöyle hissettirir:

• Ne yapmanız gerektiğini bilirsiniz, ama kendinizi bunu yapmaya zorlayamazsınız 
• Aynı hataları tekrar tekrar yaparsınız
 • İşlere başlarsınız ama asla bitiremezsiniz 
• Şimdi ile sonra arasında bölünmüş hissedersiniz
Tanıdık geliyor mu?

Modern beyin bilimi, Platon’un 2.400 yıl önceki öngörüsünü doğruluyor:
Beynimizde hızlı ödüller için (limbic sistem) ve uzun vadeli planlama için (prefrontal korteks) ayrı sistemler bulunur.

Ödül merkezi daha eski ve güçlüdür. 

Planlama merkezi ise çabuk yorulur.
Bu, şu durumları açıklar:

• Yeni alışkanlıklar üç hafta içinde sönümlenir
 • Yorgun veya stresli olduğumuzda diyetler başarısız olur
 • Günde 150’den fazla kez sosyal medyayı kontrol ederiz
 • Daha iyisini bilmemize rağmen egzersizleri atlarız
Arabacımız, yabani atla mücadele ederken tükenir.
En zor kısım ne yapacağımı bilmek değildir, rahatlık ile büyüme arasındaki savaşı kazanmaktır.

İşte arabayı yeniden kontrol altına almak için 5 adımlı yaklaşım:
Adım 1: Atları Tanıyın
Yabani atınızın (dürtüler) asil atınızla (değerler) çatıştığı anları belirleyin.

Bu öz farkındalık, ilk gücünüzdür.
Yoldan çıktığınızı hissettiğinizde durun ve hangi atın önde olduğunu adlandırın.

Adım 2: Arabacıyı Güçlendirin
Bilinçli zihniniz, yabani atla mücadele ederken kolayca yorulur.

Zihinsel dayanıklılığı şu yollarla geliştirin:

• Stratejik molalar
 • Karar yükünü azaltma
Arabacınız ne kadar güçlüyse, kontrolünüz o kadar iyi olur.

Adım 3: Vahşi Atı Eğitin

Doğru yolda ilerlemenin ödüllendirici hissettireceği sistemler yaratın:

• Hedefleri daha küçük zaferlere bölün
• Anında geri bildirim döngüleri oluşturun
• İlgiyi artırmak için yeniliği kullanın
• Süreci keyifli hale getirin

Vahşi atın elemeye değil, yönlendirilmeye ihtiyacı vardır:


4. Adım: Asil Atı Besleyin

• İstediğiniz geleceği her gün görselleştirin
• Haftalık olarak ilham verici içerikler okuyun
• Hedeflerinizin sembollerini görünür tutun
• Hedeflerinizi paylaşan insanlarla bağlantı kurun

Daha derin değerleriniz ve vizyonunuzla düzenli olarak yeniden bağlantı kurun.

Adım 5: Her İki Enerjiyi Dengeleyin

• Gerçek ustalık, iki atın da bir ekip olarak çalışmasını sağlamaktır.
• Ne zaman disiplinli bir şekilde ilerleyeceğinizi ve ne zaman dinleneceğinizi bilin.
• Vahşi atın tutkusunu, asil atın koyduğu hedeflere ulaşmak için kullanın.

Bu dengeli bütünleşme bilgeliğin özüdür.

Bu metafor büyümeye yaklaşımımı değiştirdi...

• Kayıp → Günlüğü
• Yorgun → Düşünmek
• Depresyonda → Yaz
• Bunalmış → Yürüyüş



4 Mart 2025 Salı

Koçgiri ve Dersim İsyanları

Dersim Olaylarının temelinde Koçgiri İsyanı yatar. Etno-mezhepsel kökenli Koçgiri isyanını diğer isyanlardan ayıran özellik, çoğunlukla Türkmen olan bölge halkının kandırılıp Kürdistan kurmak amaçlı isyan etmiş olmasıdır. Halkı kışkırtan kim? Tabi ki İngilizler. 



Koçgiri İsyanını Hazırlayan Sebepler:

İsyanın kaynağını oluşturan Koçgiri aşireti Zara, Hafik, İmranlı, Su Şehri, Refahiye, Kemah, Divriği, Kangal, Ovacık, Kuruçay ve bunları kapsayan bölgeye yerleşmiş durumdadır.

 Aşirete bağlı olan İbolar, Zazalar, Balular, Kereteliler ve Sarular olmak üzere beş büyük kabilenin katılımıyla ‘Batı Dersim’ denilen bölgede patlak veren bu isyan esasen Ekim 1920’de başlamıştır.

 Yunan 23 Mart 1921’de Afyon ve Eskişehir’den saldırıya geçmiş, böylelikle İkinci İnönü adı verilen çetin savaşlar başlamış, bu tarihten itibaren Koçgiri isyancıları da saldırılarını arttırmışlardır. Dökülen kan artmış, isyan iyice ilerleyip ciddi bir saldırı haline gelmiştir.

 Koçgiri aşiretlerinin 6185 silahlı kuvvetine Dersim' den gelen 2150 kişilik destek kuvvet de eklenince isyancıların sayısı 8335’i bulmuş, batıda Yunanlılarla mücadele eden Türk Ordusu doğuda isyancılara karşı adeta ikinci bir cephede savaşmak durumunda kalmıştır.

 Bazı kaynaklar bu isyanı ‘Koçgiri Kürt İsyanı’ şeklinde değerlendirmişlerdir. Ancak tarihi veriler incelendiğinde Koçgiri Aşireti'nin yaşadığı bölgede Türkmen yerleşimi olduğu görülmektedir.

 1.Alaaddin Keykubat’ın düzenlediği soy kütüklerinde de Koçgiri Aşiretine yer verilmiştir. Buna göre Koçgiri aşireti Nazımiye yakınlarındaki Kalman’dan göç ederek gelmiş, Zara ve Bolucan’da kısa süre kaldıktan sonra Koçgiri’ye gelip yerleşmişlerdir.

 1387'de  Timur akınlarının başlaması ile bir çok Türk boyu ve Akkoyunlu aşiretleri Timur’un önünden kaçarak Dersim ve Sivas taraflarına sığınmışlardır.  Timur’un egemenlik yıllarında ise Karakoyunlu aşiretleri Erzurum, Erzincan, Sivas ve Dersim dolaylarına yerleşmişlerdir.

 Yavuz’un doğu seferi sırasında ise bazı Türk aşiretleri Sivas dağlarına ve Dersime sığınmışlar böylece Batı Dersimde doğu Dersim gibi Türk aşiretleri ile dolmuştur.

 İsyanın elebaşlarından olan Alişir bile bir manzumesinde ‘Ceddimiz Şeyh Hasan, Şah-ı Horasan diyerek aşiretin kökeninin Horasan’dan geldiğini belirtmiştir.

 Mondros Mütarekesinden sonra Kürt Teali Cemiyeti Başkanı Seyyid Abdülkadir ve Kürt ileri de gelenleri İngiliz yanlısı bir politika izleyerek İngiliz desteğinde ‘Kürdistan’ devleti kurmayı amaçlamışlardır.

 Sadrazam Damat Ferit Paşa da İngilizlerle sürekli temas halinde olmuş, milli mücadeleye karşı Kürtleri kullanmayı önermiştir.  Bu öneri İngilizler tarafından uygun görülmüş Fransız etkinlik alanındaki Kürtleri kullanabilmek için Fransızlar’dan işbirliği istenmiştir.

 İngilizler Dersim Aşiretlerini kendi politikaları doğrultusunda kullanabileceklerini düşünmektedirler. İngilizlere göre Dersim halkı kullanılmaya çok müsait olup aşiret başkanlarınca yönetilmektedir.

 Koçgiri yöresi dağlık ve yüksek rakımlıdır. Yoksul olup hayvancılıkla uğraşan halk, dünyada ne olup bittiğinden hatta devletin varlığından bile habersizdir. Halkın yaşamı, geçimi ve huzuru aşiret reisinin himayesindedir.

 Dersimde bir aşiret ağası diğer bir aşiretle dövüşmek veya devlete karşı gelmek istediği zaman aşireti için seferberlik ilan etme hakkına sahiptir. Aşiret reisi bir devlet başkanı gibi yüzyıllardan beri bu hakkı korumuştur.

 Kürdistan’ı kurmak için öncelikle Dersim ve Koçgiri bölgelerini Kürdistan’ın içine çekmeleri gerektiğini bilen İngilizler bu görevi Kürt Teali Cemiyetine verirler.

 Cemiyet Dersim ve Koçgiri halkını Kürt olduklarına inandırmaları için Baytar Nuri’nin de (Nuri Dersimi) içinde bulunduğu bir ekibi Dersime görevlendirir. Böylelikle Kürtçülük fikri ilk defa Dersim ve Koçgiri topraklarına girer.

 Cemiyetin sekreterliğini yapan Alişir’de Jepin adlı gazeteyi çıkartarak Kürtçülük propagandası yapmaktadır.  Alişir, tıpkı Baytar Nuri gibi isyanın elebaşlarından birisi olarak karşımıza çıkacak.

 Baytar Nuri’nin Dersim’in Kalan Aşiretinden olması ve Koçgirililerin Türkçe ile birlikte ‘kurmançça’ konuşan Aleviler olması Kürtçülük propagandası için büyük avantaj sağlasa da  16. yüzyılda yapılan Osmanlı-Kürt ittifakı bölge halkının hafızasından silinmemiştir.

 Ayrıca bölge halkının siyasi bilinci olmadığından Kürtlük sorunu da yoktur. Kendi coğrafyalarının dışında gelişen Kürtlük sorunu aşiret reislerinin dayatmaları ile yöreye girmiş ve köken olarak Türkmen olan bu halk, Kürtçülük olaylarının içine itilmiştir.

 İngiltere, Kürt Cemiyetleri vasıtasıyla Kürdistan vaat ettiği aşiret reisleri ile anlaşmıştır. Koçgiri Aşireti reislerinden Haydar Bey Kürt Teali Cemiyeti ve Teavün Cemiyeti üyesidir.



 Kardeşi Alişan Bey’de Kürt Teali Cemiyeti’nin İngiliz Yüksek Komisyonu’na gönderdiği kurul içinde yer almaktadır. İsyanın dikkat çekici noktalarından birisi de Aşiret reislerinin eylem kararını Aleviler için kutsallık taşıyan Hüseyin Abdal Tekkesinde almış olmalarıdır.

 Aşiret reisleri ve Kürt ileri gelenleri bu tekkede ant içerek eylem kararı almışlardır. Burada aşiret reislerinin halkın isyana katılımı için Alevilik motif ve simgelerinin kullandığını söyleyebiliriz.

 Papaz Hızerin “Ankara Hükümetinin her yerde tespit yaparak Kürtleri ortadan kaldırmak istediği ve İngilizlerin buna karşı çıktığını, Kürtleri öldürmek için bahar mevsiminin gelmesini beklediklerini” söyleyerek bölgede propaganda yapmıştır.

 Ayrıca halkın arasında dolaşan din adamı kılığındaki yabancı ajanlar halkı en duyarlı oldukları noktadan vurarak “Alevileri Hükümet vuracaktır” söylentisini yaymışlar ve halkı kendini savunmaya davet etmişlerdir.

 Aşiret reislerinin de aynı tutumu sergilemesi ile cahil bölge halkında “Hükümet bizi öldürmeye gelecek, kendimizi müdafaa etmek zorundayız” düşüncesi meydana gelmiş, artık olayların başlaması için gerekli zemin oluşmuştur.

 İsyanın Fiilen Başlaması 25 Temmuz 1920’de Şadan Aşireti reisi Paşo Refahiye’den Kuruçay’a gönderilen cephane kafilesinin önünü keserek jandarmaları esir alır. Refahiye ilçe merkezini işgal ederek yönetime doğrudan el koyar. Hükümet konağına Kürdistan bayrağını çeker.

 Alişir’in propagandasının etkisinde kalan Mustafa Ağa Kemah köylerine giderek Dersimlilerin devlete asker vermeyeceğini Kemahlılarında vermemesi gerektiğini söyler ve halkı korkutur. 1 Ekim 1920 de Alişir Kemah’ı basar soygun ve yağmacılık yapar ve isyan yayılır.

 Günlü çiftliğini basan Kara İbo köylülerin çoğunu öldürür geri kalanlara da “Siz Ermenilere yaptınız bizde size yapıyoruz. Dersim aşiretleri geliyorlar. Biz Sivası alacağız ve sonra Ankara’ya gidip ulusal hükümeti devireceğiz” diyerek gözdağı verir.

 Dersim aşiretlerinden Bezgar Aşireti Eğin’e gelmekte olan jandarma birliğini Kuruçay’ın Kambo yöresinde esir alır ve cephanelere el koyar. Alişan Bey Hozat ve Çemişgezek aşiretleri ile ‘Hozat Toplantısı’nı yapar.

Kürt ulusal kuruluşunda birlik olduğunu, Kürdistan’ın bağımsızlığını açıklamaya hazır olduklarını, Batı Dersim’de kırk beş bin kişilik birliğin hazır beklediğini söyler ve hep birlikte ant içilir.

 Batı Dersim’de kırk beş bin kişilik birliğin hazır beklediğini söyler ve hep birlikte ant içilir. 20 Aralık 1920’de Sivas-Kangal-Divriği arasındaki posta işletmesi engellenir.

Posta müdürlerinden Ayanoğlu Mustafa öldürülür. 25 Aralık 1920’de Ankara'ya ‘Batı Dersim Aşiret Başkanları’ imzasıyla bir telgraf çekilir. Sevr Antlaşması gereği doğu illerinde Kürdistan’ın kurulması istenerek aksi takdirde bu hakkın silah yolu ile alınacağı bildirilir.

 Olaylar üzerine Miralay Halis Bey’in birliği 14 Şubat 1921 günü İmranlı’ya varır. Halis Bey taburunu İmranlı’da bırakarak birkaç askerini yanına alıp aşiret reisleri Haydar ve Alişan beylerle görüşmek için Boğazviran’a giderek şunları söyler: 'Bakın beyler annem bir Kürt kızı idi. Bende bir Kürt yeğeniyim. Gelin Hükümete bağlılığınızı bildirin. Bende raporumda ıslah edilecek bir şey yoktur diyeyim. Sizde bu çete olaylarına son verin. Siz de biz de huzura kavuşalım.'

 Alişan Bey Haydar Bey’e göre biraz daha devlet yanlısı tutum takınır, Alişan Bey’in baskısı ile Haydar Bey’de bu teklifi kabul etmek zorunda kalır. Halis Bey olumlu düşünceler içeren raporunu yazar ve askerleriyle birlikte ağaların konağından ayrılır.

 Kimi çeteler Miralay Halis Bey’in yeterli gücü olmadığını, yeterli gücü olsaydı daha çok askerle geleceğini ve uzlaşma yapmayacağını düşünerek Halis Bey’e tuzak kurarlar. Alişan Bey’in bilgisi dışında Halis Bey ve üç askerini öldürürler.

 9 Mart 1921’de İmranlı’yı işgal edip Büyük Millet Meclisine karşı tehditler savururlar. 10 Mart 1921 tarihinde Elazığ, Erzincan, Sivas, Divriği ve Zara sıkıyönetim ilan edilir. Ayaklanma bir anda geniş bir alana yayılmıştır.

 Genel Kurmay, Merkez Ordusuna bir şifre göndererek İmranlı olayının tehlikeli boyutlara ulaştığını belirterek Yarbay Cemil Cahid Bey’in bu bölgede göreve getirilmesini önerir. Cemil Bey’in hastalanması üzerine Merkez Ordusu Komutanlığına Nurettin Paşa getirilir.

 Geniş yetkilere sahip Nurettin Paşa isyanın bastırılması için Zara, Kangal, Refahiye ve Kemah askeri ve sivil birliklerine talimatlar göndererek 54. Süvari Tümenini Sivas’tan Koçhisar’a, 32. Süvari Alayını Tokat’tan Sivas’a, Erzincan’daki yüz milisi ise Refahiye'ye gönderir.

 Nurettin Paşa emrindeki birliklere gönderdiği bildiride yapılacak olan imha harekatının detaylarını anlatırken sivil halka müdahalede edilmeyeceğinin de üstünde şu sözlerle durmaktadır:  "İmha harekatı Koçgiri aşiretine ve bunlara katılmak üzere Tunceli’den gelmiş olan asilere ve Koçgiri çevresinde isyana katılmış olanlara yöneltilecektir. Kanunlara bağlılıklarını devam ettirmiş olan köy ve aşiretler halkının hiçbir suretle zarar görmemeleri çok önemlidir.

 İmha harekatı sırasında kişi haklarına önem verilmesini, halkın kalbini kazanmaya gayret harcanmasını silah arkadaşlarımdan beklerim"

10 Mart 1921 tarihinde Müdafaa-i Milliye vekaletinden Giresunlu Osman Ağa’ya (Topal Osman) gizli bir şifre gelir ve Giresun Gönüllü Alayının derhal isyan bölgesine hareketi emredilir.

 İsyanı bastırma işinin Topal Osman'a verilme sebebi Giresun Alayının isyan bölgesine yakın olması ve çete savaşlarını iyi bilen Koçgiri İsyancılarının ancak çete savaşlarını en az onlar kadar iyi bilen Osman Ağa ve gönüllüleri tarafından dize getirileceğinin düşünülmesidir.

 Topal Osman emrindeki Giresun Alayı 18 Mart 1921’de Şebinkarahisar’a ulaşır. Şebinkarahisar’da bir hafta kalan Alay Merkez Ordusu emriyle iki cebel topu ve dört mitralyöz ile isyan bölgesine hareket ederek üç gün sonra Refahiye’ye varıri

Osman Ağa Haydar ve Alişan Bey’lere bir mektup gönderir ve şunları söyler:

"Ey din kardeşlerimiz, muhterem arkadaşlar! İçimizdeki Pontusçuları temizledik. Ermenilere terki silah ettirdik. Başka büyük düşmanlarımız var. Yunan ordusu da yurdumuza saldırdı. Kardeş kavgasını bırakalım, bir din kardeşi olarak birleşelim. Yunan ordusunu yurdumuzdan atalım. Davamızın peşi pek büyüktür. Vatanımızı bu felaketten kurtaralım"

Osman’la uzlaşmak istemeyen Alişan ve Haydar beylerden Topal Osman'a şu cevap gelir:

 

“Osman Ağa, biz senin topunu tüfeğini elinden alacağız, başka kimse ile işimiz yoktur.”

 Koçgirili Beko özel olarak Osman Ağa ve birliği ile savaşmak için gönderilir.  Beko Sabaha karşı Giresun Alayına baskın yapar. Osman Ağa’nın emri ile makineli tüfekler patlamaya başlar. İsyancılar geri çekilmek zorunda kalır.

 Refahiye’yi hareket üssü olarak seçen Giresun Alayı Kalkancı bölgesini temizler ve Kızıltepe’deki isyancılarla savaşır. İki ateş arasında kalan isyancılar Kuzeydoğu yönünden kaçarlar.

 5 Nisan’da 600 kişilik kuvvetli bir isyancı grubu Alaya yeni bir saldırı yapar. Bu çatışmada isyancılar 50 ölü 64 yaralı verirken, Giresun Alayı bir yaralı verir.

 Kırıktaş Köyü civarında yapılan ayrı bir çatışmada ise Giresun Alayı isyancılara birçok kayıp verdirir. Hükümet kuvvetlerinin moralini yükselten bu çatışmalardan sonra Nurettin Paşa başarılandan dolayı Osman Ağa’yı tebrik eder.

 15 Nisan 1921’de Belensor - Taşdibi yönüne ilerleyen Giresun Alayı Kemah Müfrezesi ile birleşip Koçgiri’yi alır. İsyancılar batı ve kuzeybatı yönünden kaçarlar. 18 Nisan 1921’de Kızlartepesi ve Alakilise taraflarına kaçan isyancıları dağıtılır.

 İsyancılardan 150 kişi ölürken 60 tüfek ele geçirilir. İsyanın elebaşlarından Alişir’in evi yıkılır. Görünmezkale mevkiindeki çatışmada Osman Ağa’nın atı vurulur ancak Osman Ağa yara almadan kurtulur. 27 Nisan 1921’de Çıragediği mevkiinde 28. Süvari Alayı isyancılar tarafından pusuya düşürülür. 5 Subay ve 82 er şehit olurken zayiatın daha fazla artmasını Giresun süvari birliği önler. Cesaretlenen isyancılar iki gün sonra Giresun müfrezesi ile tekrar çatışmaya girerler.

 Çalıyurt, Mistolar, Karahüseyin, Karataş köylerinde yapılan çatışmalarda isyancılar 20 ölü ve 12 yaralı bırakan isyancılar kaçmak zorunda kalırlar. 10 Mayıs 1921’de yiyecekleri tükenen 300 kişilik Dersimli grup Kemah’ı basar. Halk bir süre çarpıştıktan sonra kaleye çekilir.

 22 Mayıs 1921’ de 400 kişilik Dersimli Grup Kemah’ın güneyinden Tan köyü yönünden saldırıya geçer. 3. Kafkas Tümeninin 11. Alayından iki bölük saldırıya karşı koyar ve başarılı bir savunma verir. 23 Mayıs 1921’de Kemah’ı koruması için 54. Alay görevlendirilir.

 24 Mayıs 1921’de Nurettin Paşa Genelkurmay’a bir telgraf göndererek ‘Koçgiri ayaklanmasını bastırma hareketinin bitmek üzere olduğunu, şimdiye dek Fırat – Erzincan – İmranlı arasındaki bölgede 500 kadar isyancının öldürüldüğünü ve bölgenin temizlendiğini’   bildirir.

 30 Mayıs 1921’de isyancılar büyük bir saldırıda bulunurlar. Bu saldırının, isyancıların son ciddi saldırısı olduğunu söyleyebiliriz. 500 kadar isyancı Dersim’den Ilıç’a doğru harekete geçerler.

 2 Haziran 1921’de Hıktar köyü yakındaki çatışmada isyancılar geri çekilmek zorunda kalırken 2 nizamiye eri ve 1 gönüllü şehit olur. 17 Haziran 1921’de isyanın elebaşlarından Alişan Bey’in ve 32 ileri gelen isyancının teslim olması ile birlikte isyan tamamen bastırılmış olur.

 İsyanın bastırılması sırasında Giresun Alayından Alidayıoğlu Fevzi isyancıların eline düşer, derisi yüzülerek şehit edilir. 500’ün üzerinde isyancı yargılanmaları için Sivas’a gönderilir.

 İsyanın bastırılması sırasında pek çok aşiret hükümetten yana tavır almıştır. Kangal Ağası Kürt Hacı Ağa ile Ginyan aşireti Reisi Murat Paşa ve Kureyşan aşireti de bunlardan olup isyancıların yakalanmasına yardım etmişlerdir.

 Koçgiri isyanı, öncesi ve sonrası çok tartışılmıştır. Masum halkı kandırıp kendi emelleri için kullanan isyancı liderler, milli mücadelenin en kritik zamanında cephede olması gereken askeri güçlerimizi kendi öz kardeşleri ile savaşmaya mecbur bırakmışlardır.

 İsyana katılan bölge halkının çoğu ne uğruna savaştığını bilmeden ölüp gitmiştir. Bu bakımdan Türk milleti bu isyanı hazırlayan ve çıkaranları hiçbir zaman affetmeyecek ve onları her zaman nefretle anacaktır.

 Devlet bu kişilere karşı gereğinden fazla merhametli davranmış, neredeyse isyancıların tamamını affetmiştir. Dersim bölgesinde kümelenen isyancılar yine Nuri Dersimi ve Alişir'in kışkırtmaları sonucunda 1937 Dersim İsyanı'nı başlatmışlardır.

 1921 Koçgiri İsyanı, 1937 Dersim İsyanı. Koçgiri İsyanı'ndan 16 yıl sonra  Nuri Dersimi ve Alişir gibi aynı aktörler aynı coğrafyada aynı amaçla bu sefer Dersim İsyanı'nı çıkartıyor. 1921'de affeden devlet bu sefer affetmiyor ve Seyit Rıza idam ediliyor. Mesele budur.

Ümit Doğan nın 01.03.2025 tarihli X mesajından derlenmiştir.

3 Mart 2025 Pazartesi

 HAFTANIN FIKRASI

Tek oğlu bulunan varlıklı bir çiftçi yaşlanıp yatağa düşer ve oğluna vasiyetini söyler:






-Yatağın altında, içi altın dolu iki tane kese var. Bunlardan biri senin, diğerini de memleketin en büyük eşkıyasını bulup ona vereceksin. Sebebini sorma, vasiyetim böyledir!

Yaşlı adam bir kaç gün sonra ölür. Oğlu, memleketin en büyük eşkıyasını bulmak için ülkeyi dolaşmaya başlar. Fakat nereye gitse, hangi eşkıyayı sorsa, ondan daha da namlısı, kanlısı, belalısı olduğunu öğrenir ve bu şekilde aylarca dolaşır.

Nihayet, ülkenin yol vermez dağlarla

çevrili bir kösesinde öyle bir eşkıyanın adını işitmişki Allah böylelerinin şerrinden saklasın, köylüler korkularından ismini bile fısıldayarak söylermiş. Hükmettiği dağların yamaçları onun öldürdüğü insanların cesetleriyle doluymuş. 

Bizim delikanlı "yedi dağın eşkiyası"nın

namını dinleyince "bundan daha canavarı olamaz'' deyip, eşkıyanın yaşadığı en büyük dağa doğru yola çıkmış.

Kışın ortasında dağa vardığında eşkıyanın adamları "Tek başına bu dağda ne gezersin bre ahmak?" delikanlıyı esir almışlar.  

Delikanlı "ağanıza bir hediye getirdim"

deyince onu yedi dağın eşkıyasının karşısına çıkarmışlar.

Eşkıya hakikaten dedikleri kadar varmış. Delikanlı cesaretini toplayıp babasının vasiyetini anlatmış ve koynundan kesenin birini çıkarıp yedi dağın eşkıyasına uzatmış:

"Ağam, bunu size vermezsem babam

mezarında rahat yatmaz, lütfen kabul edin."

O namlı eşkıyanın yüzünde babacan bir ifade belirmiş:

"Sevdim seni. Safsın, temizsin, dünyadan haberin yok. Benim namım bu dağları sarmıştır, lakin memlekette benden büyük bir eşkıya daha bulunur. Biz eşkıya da olsak, hak etmediğimiz mala el sürmeyiz. Sen şimdi geldiğin yoldan dön, şehre var. Gidip kadı efendiyi bul. Memleketin en büyük eşkıyası odur. Selamımı söyle, bu keseyi ona ver!.

Sonra adamlarına emretmiş:

"Bu yiğidi, başına bir iş gelmeden düze indirin, şehir yolunda bırakın!"

Delikanlı şehre inmiş kadı efendinin konağına varmış, başından geçenleri anlatmış:

-İşte böyle kadı efendi. Bu keseyi hak eden sizmişsiniz, ben de eğer kabul ederseniz size takdime geldim.

Kadı efendi yerinden fırlamış:

"Vay ahlaksız eşkıya! Hakkımızda neler demiş.

Be hey Allah'tan korkmaz kul, sen ne yüzle bana haram para teklif edersin? Şimdi yatırayım mi seni kırbaç altına?"

"Efendim ben de anlatılanlara uydum, ne yapacağımı bilmez haldeyim. Bana acıyın."

Kadı efendi, gözünü uzaklara dikip biraz düşünmüş, sonra kara kaplıyı açıp sakalını sıvazlamış:

-İmdiii..Bir din ve devlet temsilcisinin böyle açıktan para kabul etmesi hem kanun-u âliye, hem de Allah rızasına münasip olmayıp, alan da veren de bu âlemde ve mahşerde suçlu durumuna düşer. Lakiiin, eğer aramızda bir ticari akit tanzim eder ve sen bana bu bir kese altını bir alışveriş neticesinde takdim eyler isen, ben dahi bunu senden bir hizmet karşılığı alır isem, şer'an caiz olup başkaca bir işlem yapılması gerekmez. Yani, kısacası, ben bu altınlar karşılığı sana bir şey satacağım.

-Ne satacaksınız kadı hazretleri?

Kadı efendi, elini uzatıp pencerenin dışını göstermiş:

-Bak bu dışardaki bahçe ve civarındaki cümle arazi bana aittir. Şimdi bak bakalım, ne görüyorsun bu arazinin üzerinde?

-Kar, her yeri bembeyaz kar kaplamış.

-Pek güzeeel.. İşte ben bu arazideki karları sana satacağım, en de bir kese altın karşılığı aldığını beyan eden bir belge imzalayacaksın, böylece alışveriş tamam olacak.

Altınlardan bir an önce kurtulmak isteyen genç çocuk, 'efendim aklınızla yaşayın' deyip teklifi kabul etmiş, imzalar atılmış.

Altın kesesini kadı efendiye teslim eden çocuk, huzur içinde oradan ayrılmış. Memlekete gitmeden önce bir handa geceleyip hem karnını doyurmayı hem de biraz dinlenmeyi düşünmüş.

Handa horul horul uyurken, sabaha karşı kadının emrindeki zaptiyeler kapıyı yumruklamışlar.

-Kalk hele, kadı efendi seni görmek ister, davası varmış.

Genç çocuk, 'ne davası ola ki?' dese de yaka paça kadının huzuruna çıkarmışlar.

Bir de bakmış ki, kadı efendi hiddet içinde. Daha, 'selamın aleyküm' diyemeden kadı efendi bağırmış:

-Be hey utanmaz, arlanmaz, eşkiya kılıklı işgalci. Bre biz seninle dün akşam arazimdeki karları satın aldığına dair mukavele imzalamadık mı?

-İmzaladık kadı efendi, ben de karşılığını size takdim ettim.

-Sus!..Bak bakayım dışarıya, ne var arazimin üzerinde?

-Ne olacak, kar var. Tıpkı dünkü gibi. 

-Mel'un, hala konuşuyor! Dün sen bu karları benden satın almadın mı? O halde senin karların ne hakla benim arazimi işgal ederler? Şimdi bu işgal, kanun dairesine ve de hak rızasına uygun mudur? Derhal kaldır o karları benim arazimden, yoksa, vallahi acımam, seni işgalcilikten hapse attırırım!

-Aman efendim, dönümler dolusu karı ben nasıl kaldırayım?

-Onu, arazimi işgal etmeden önce düşünseydin! 

Delikanlı yine yalvarmış:

-Efendim, ocağınıza düştüm, yok mudur bu işin de kitaba uygun bir hal yolu?

Kadı, kara kaplıyı tekrar açmış, bir müddet mırıldanarak okuduktan sonra:

-Vardır!.. İmdiii. Arazi sahibi ve davacı olan ben ile,davalı sıfatı ile sen arasında, arazimi işgal bedeli karşılığında, benim de rızam ile bir kese altın karşılığı işbu karları burada tutmaya iznim olduğunu belirtir bir mukavele imzalarsak, bu husus kanun ve nizama uygun bir şekilde hale kavuşur. Yanii, sen bana öbür kese altını da işgaliye bedeli olarak vereceksin.

Bizim genç çocuk öbür kese altını da vermiş, gereken evrakları imzalamış, konaktan çıkıp temiz havaya kavuştuğunda, dağlara bakıp bağırmış: 

-Hey gidi yedi dağın efesi, Sen haklıymışsın. Daha büyük eşkıyalar da varmış. Senin açık açık yaptığın eşkıyalık, bunların kanunla yaptığı eşkıyalığın yanında nedir ki!...

Allah,

İşi kitabına uyduran vicdansız namussuzlardan, Adalet binasını ele geçirmiş Kravatlı çetelerden, 

Vatansever görünen hainlerden , 

Müslüman görünen kafirlerden , 

hepimizi korusun.. 

Umberto Eco X sayfasından alıntıdır

10 Mayıs 2024 Cuma

This Day...

Ne olursa olsun bugünün aynısını tekrar yamayacaksın.